Bu proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilmektedir
Tüketirken hem sağlığımızı hem de doğayı koruyabiliriz.
Organik ürünler pestisit içermediğinden, kimyasal gübre kullanılmadığından, GDO’lu ürün içermediğinden ve üretimden tüketime her bir aşaması denetlendiğinden sağlık için daha güvenilir.
Tarım uygulamalarında mantar ve böceklere karşı pestisit olarak isimlendirilen kimyasallar kullanılmakta. Halen dünyada 17.000’den fazla pestisitin satışı olduğu biliniyor. Dünyada ve Türkiye’de pestisit kullanımı 1990 yılına göre iki kat arttı. Dünya’da her yıl 200.000 insanın pestisit nedeniyle öldüğü tahmin ediliyor.
Pestisitler ürünler üzerinde kalabiliyor, yıkamakla da uzaklaştırılmaları mümkün olmayabiliyor. Hatta toprak suyuna karışması ile bitkiler tarafından alınarak bitki dokularında depolanması da sözkonusu. Kontrol sürecinden geçmemiş tarım ürünlerinde pestisit kalıntısı olma riski var. Gıdalarla alınan pestisitler bağışıklık sistemini baskılayabiliyor. Sinir sistemi hastalıkları ile göğüs ve diğer kanser türleri ile üreme ve hormonal bozukluklarına neden olabiliyor. Anne sütü aracılığıyla bebeklere ulaşabiliyor. Hatta kordon bağında bile kalıntılarına rastlanması anne karnında bebekler için risk oluşturduğunu gösteriyor.
Endüstriyel tarım ile üretilen gıdalarda eğer gereğinden fazla azotlu gübreleme yapılırsa bitkilerde Nitrat (NH3) depolaması daha fazla oluyor. Nitrat sindirim sisteminde Nitrite (NH2) dönüşüyor. Nitrit kan hücrelerinin solunum yapma kapasitesini düşürdüğü gibi mikroorganizma faaliyetleri sonucu kanserojen etkisi olan maddelere dönüşüyor.
Organik tarım yapılan topraklar daha fazla organik madde içerdiğinden su tutma kapasitesi daha yüksek oluyor, geçirgenliği, havalanması biyolojik aktivitesi artıyor. Erozyona karşı önlem alınması organik tarımın temel ilkesi olduğundan erozyon önleniyor. Buna bağlı olarak toprak sağlığı ve verimliliği korunuyor. Türkiye’de ekili alanların %59’unda erozyon görülüyor. Dünya'da erozyon her yıl kişi başına 70 $ kayba yol açıyor.
Pestisit kullanılmadığından endüstriyel tarımda olduğu gibi yeraltı ve yüzey suları kirlenmiyor. Araştırmalar bunu doğruluyor. Organik tarımda birim alandan sulara sızan nitrat (NH3) oranının endüsriyel tarıma göre %57 daha az olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle su toplama havzalarında su kalitesi için organik tarım yapılması öneriliyor.
Organik tarımda pestisit ve kimyasal gübrelerin kullanılmaması organik tarım alanları endüstriyel tarım alanlarına göre bitki ve hayvan türleri için daha elverişli koşullar sağlıyor. Endüstriyel tarım uygulamaları kuş türlerinde %70, bitki türlerinde ise %49 azalmaya sebep olduğu belirlenmiştir. Ülkemizde kelaynak türünde de görüldüğü gibi dünyada nesli tehlike altında olan kuş türlerinin %37’sinin nedeni endüstriyel tarım uygulamalarıdır.
Tozlaşma ile doğal ekosistemde büyük katkıları olan arıların %50’sinin pestisitler yüzünden yok olduğu tahmin ediliyor. Hedef alınan böcekleri yok etmek için kullanılan pestisitler bu böceklerin yanında bu böceklerle beslenen çok sayıda yırtıcı böceği de yok ediyor.
Organik tarımda endüstriyel tarıma göre birim alandan %50-60 daha az CO2 salınımı yapılıyor. Ayrıca uzmanların hesaplamalarına göre organik hayvancılıkta sera gazlarından olan metan gazı (CH4) salınımı daha yüksek olmasına karşın, birim alandan atmosfere salınan CH4 daha düşük. Kimyasal gübre kullanılmadığından organik tarımdan daha az nitrat (NH3)salınımı oluyor. Pestisit kaynaklı hava kirliliği de oluşmuyor. Ayrıca organik madde miktarının artması ile toprakta tutulan karbon (C) miktarı artıyor.